Ş E H R İ R U Z G A R
 
  ANA SAYFA
  ÇANAKKALE RESİMLERİ
  ÇANAKKALE İLÇELERİ
  ÇANAKKALE BOĞAZI EFSANELERİ
  ÇANAKKALE ANTİK TARİHİ
  ÇANAKKALE ANTİK ŞEHİRLERİ
  ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
  ÇANAKKALE KARA SAVAŞI
  ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞI
  TRUVA SAVAŞI EFSANESİ
  TRUVA TARİHİ
  GELİBOLU YARIMADASI ŞEHİTLİKLERİ
  ANADOLU YAKASI ŞEHİTLİKLER
  ULAŞIM
  ÇANAKKALE OTELLERİ
  AYAZMA
  GELİBOLU
  KAZDAĞLARI EFSANELERİ
  ASSOS
  NERELERE GİDELİM
  BOZCAADA
  GÖKÇEADA
GELİBOLU


Genel: Palailogoslar döneminde Bizans hizmetine girerek o zamanlar Gallipolis  adıyla anılan kente yerleştirilen Katalan'lar, giderek tüm boğaza egemen oldular. Daha sonra Katalan'lara karşı girişilen cezalandırma hareketinde, Türkmenler de Melik İshak ve Halil Ece komutasında, Katalan'ların müttefiki olarak burada Bizanslı'larla savaştılar. Sonuçta Katalanlar Gallipolis'i boşaltmak zorunda kalınca (1311), Türkmen savaşçılar da Anadolu yakasındaki Karesi topraklarına çekildiler. Aydınoğlu Umur Bey ile Saruhanoğlu birlikte kenti kuşattılarsa da ele geçiremediler (1322). Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Paşa komutasında Rumeli'ye geçen Ece Bey ile Gazi Fazıl, bir deprem sonunda surları yıkılmış bulunan kente girerek burasını Osmanlı topraklarına kattılar (1356). Bizans İmparatoru Ioannes V komutasındaki haçlı ordularınca geri alınan kent (1367), aynı yıl sonunda I. Murat tarafından fethedildi. Buraya büyük önem veren Yıldırım Bayezit, Boğaz Muhafızlığı kurarak Gelibolu'ya taşıdı ve Saruca Paşa'yı bu merkezin komutanlığına atadığı gibi, bir tepenin üzerinde bulunan iç kaleyi berkitirken, dış kaleyi yıktırdı.Yapay limanı temizletip ağzına gerektiğinde limanı üç katlı zincirle kapatma olanağı sağlayan iki kule yaptırdı. (Bu deniz üssü aracılığıyla, Çanakkale Boğazı denetim altına alındıysa da düşman donanmalarının kimi zaman Gelibolu önünden İStanbul'a geçmeleri engellenemedi; bir Fransız amirali komutasında haçlı donanması (1395), bir Venedik filosu (1396), yine Fransız amirali Boucicaut komutasında bir başka haçlı donanması (1399), v.b....) Çelebi Mehmet Osmanlı Devleti'ne egemen olduktan sonra Gelibolu'ya yine önem verilmesi sonucu kale yeniden berkitildi ve Ankara bozgunundan (1402) bu yana atama yapılmayan Boğaz Muhafızlığı ikinci kez kuruldu (1415). Böylece Çavlı Bey komutasındaki türk donanmasına karşı Gelibolu açıklarında savaşan Venedikli'ler, savaşı kazanmalarına karşın karaya asker çıkarmaya cesaret edemediler (1416). Düzmece Murat olayı sırasında bu şehzadenin tarafını tutan kenti kısa sürede ele geçiren II. Murat, kaleyi yeniden onartarak berkitti. Yine bu padişahın Selanik seferi sırasında Venedikli'lerin saldırısına uğrayan Gelibolu, kendisini başarıyla savundu. Fatih Sultan Mehmet döneminde Gelibolu Muhafızlığı Kaptan'ı Deryalık makamının yetkileri içine alındı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde yeniden yapılan yönetim düzenlemesi sonunda İnebahtı, Kocaeli, Midilli, Karlıeli, Rodos, Mizistra sancaklarından meydana gelen Kaptanpaşa eyaletinin merkezi ve derya sancaklarından biri durumuna getirildi. Bu yönetim birimi, düzenini I. Abdülhamit dönemine kadar sürdürdü ve daha sonra Boğaz Muhafızlığı merkezinin Çanakkale'ye taşınması sonucu önemini yitirdi. Ayrıca, uzun süre siyasi hükümlüler için bir sürgün yeri olarak da kullanılan Gelibolu, Kırım Savaşı sırasında (1854) Osmanlı Devleti'nin müttefikleri olan İngiliz ve Fransız askerlerinin konakladıkları, Birinci Dünya Savaşı sonunda da (1918) aynı ulusların kuvvetlerince istila edilmek istenen bir yer oldu. XX. yüzyıl başlarında Edirne vilayetine bağlı bir sancak merkezi olan Gelibolu, Cumhuriyet döneminde Çanakkale'nin ilçelerinden biri konumuna getirildi (1926). Gelibolu Acemi Ocağı: I. Murat döneminde Gelibolu'da kurulan er eğitim merkezine verilen isimdir. Önceleri bu ocağa savaşlarda tutsak edilen ve "pençik oğlanları" denen güçlü kuvvetli Hıristiyan gençleri alınır, bunlar sünnet edilip Müslümanlaştırılarak eğitimlerine özen gösterilirdi. Türkçe'yi öğrenerek burayı bitirme hakkını kazanan gençler, bir akçe gündelikle Gelibolu-Çardak arasında işleyen devlet gemilerinde görev yaparlar, daha sonra da iki akçe gündelikle başlamak üzere Yeniçeri ocağına alınırlardı. İstanbul alındıktan sonra Fatih Sultan Mehmet burada daha düzenli acemi ocakları kurunca Gelibolu acemi ocağı önemini yitirdiyse de işlevini sürdürdü. Zamanla devşirme ve kuloğullarıyla kadrosu genişletilerek bölük sayısı sekize çıkarılan ocağın mevcudu 400 ila 500 kişi arasında değişirdi.Yeniçeri ocağıyla birlikte kaldırıldı (1826). Gelibolu Ağası: Gelibolu acemi ocağının en üst rütbeli komutanı. İlk açıldığında ocağın başka benzeri bulunmadığından, komutanına "Acemi ocağı ağası" denirdi. İstanbul'un fethinden sonra başkentte çok daha geniş kadrolu ocaklar kurulunca, Gelibolu'daki acemi ocağı komutanının ünvanı, "Gelibolu Ağası" olarak değiştirildi. Bu ağanın buyruğundaki sekiz acemi bölüğünden her birinin "çorbacı" denen bir komutanı vardı. Göreve yaşam boyu atanan Gelibolu Ağası öldüğünde yerine çorbacı geçerdi. Acemi oğlanı için kapıya çıkmak (gemi hizmetinden sonra Yeniçeri ocağına girmek) zamanı geldiğinde kararı Gelibolu Ağası verir, sicil ve kayıt işlemleri buna göre yapılırdı. Gelibolu Tersanesi: Gelibolu'da kurulan Osmanlı tersanesi, XPV. yy.'ın sonunda I. Bayezit'in emri ile Saruca Paşa tarafından yaptırıldı. Osmanlılar daha önce Karamürsel, Edincik ve İzmit'te Riva deresi ağzında tersaneler yapmışlarsa da, bunlar küçük çapta kuruluşlardı. I. Bayezit'in İstanbul'u kuşatması sırasında kullandığı yaklaşık 60 gemiden oluşan donanma, Gelibolu tersanesinde yapılmıştı. II. Mehmet döneminde büyük önem kazanan bu tersane, I. Selim döneminde İstanbul tersanesi yapılınca eski önemini yitirdi..




Türklerin Rumeliye Geçişi: Türklerin Cihan Tarihinin Akışını Dağiştiren İlk Hareketi Türklerin Balkanlara ayak basması ve Orta avrupa' daki fetihleri cihan, tarihinin akışını değiştirmiştir. Bu baş döndüren, zincirleme zaferlerle dolu fetihlerin ilk adımı MS. 1354 yılında Türk' lerin Rumeliye geçişi olmuştur. Ecdadımız Rumeli topraklarına Çanakkale Boğazını aşarak ayak bastı. O zamanlar, Bizans İmparatorları dünyanın en kuvvetli cenk gemilerine sahipti. Çekirdekten yetişme gemici olan Venedikliler ve Cenevizliler Akdenizin hakimi idiler. Çanakkale Boğazı yeryüzünün en işlek ticaret yollarından biriydi. Ayrıca Şarkın en büyük beldesi ve Bizans İmparatorluğunun başkenti olan İstanbul' un da kapısı idi. Türklerin elinde ise ancak Marmara sularında dolaşabilecek 30-40 tekneden başka gemi yoktu. Boğazın aşılması, yıldırım süratiyle gelişen Rumeli fetihlerinin Anadolu' dan kopup gelen Türk cengaverleri ile beslenmesi tarihimizin eşsiz şanlı sahifelerini doldurur. Bir göz kırpması gibi kısa zaman içinde dünyanın en önemli geçit noktası ve Bizans' ın Akdeniz kapısı olan Çanakkale Boğazı Türklerin olmuştu. Gazanın Hikayesi Orhan Gazi Rumeliye geçmeye karar verir ve bu işi oğlu Süleyman Paşa' ya açar, Şehzade babasının elini öpüp: -Bu gazayı bana sipariş eyle!.. der. Orhan Gazi sevinçle mutlulanır ve Rumeli memleketinin fethini Süleyman Paşa' ya ferman eder. Şehzade Aydıncık civarındaki Belkis harabelerine gelir... Burada eski Romalılardan kalma büyük mermer sütunlar, geçmiş yüzyılların çökmüş ululuk ve şevketini bir ibret levhası halinde temsil etmektedir... Halk ağzında da Süleyman Peygamberin Sebâ Melikesi Belkıs' ı burada bulunan ihtişamlı sarayda misafir ettiği söylenmektedir... Belkıs harabeleri Çanakkale Boğazına hakim bir noktada bulunup Boğaz ve karşı Rumeli sahilleri göz kamaştırıcı bir panaroma halinde uzanmaktadır... Bundan ötürü buraya Temâşalık adı verilmiştir... Şehzade Süleyman Paşa bir mermer sütunun dibinde oturarak gözleri karşıya dalmış düşünür. Yanında bulunanlardan Yakup Ece ki bahadırlığı dillere destan olmuş bir piri azizdir: -Şehzadem... der; ne tefekkür eylersin?! Süleyman Paşa: -Ayinei deryada feth-ü zafer müşahede eylerim... Fikrim budur ki bu deryayı öte geçem ve Rumeli' nde vilâyet açıp diyarı İslâm eyliyelim... Sizler bu babda nice tedbir edersiniz ki dileğim yerin bula... der. Ece Bey: -Şehzadem... Önce şu Gazi Fâzıl ile biz ikimiz geçelim... Görelim ne olur... Cevabını verir. Paşa: -Nerden geçersiniz... diye sorar. Ece Bey' le, Gazi Fâzıl: -Şurada bir yer vardır ki öte geçmeye yakındır!.. derler. O yer Gürece' den aşağıda deniz kenarında "Viranca Hisar" dedikleri yerdir. Ece Bey' le, Gazi Fâzıl bir çatarlar, geceleyin birkaç bahadr yiğit ile sala binip salı tevekkül deryasına salarlar... ve karşı yakada Gelibolu' nun üzerinde Çermik Hisar' ına çıkarlar, geceleyin bağlar arasında bir adam bulup bağlarlar ve geri Anadolu yakasına geçip tuttukları adamı Süleyman Paşa' ya götürürler. Süleyman Paşa adamın sırtına bir kaftan, açık başına bir şapka, yalın ayaklarına ayakkabı verir ve altın ihsan eder. Bu lütfu gören adam Süleyman Paşa' ya can ve gönülden muhabbet eder: -Şehzadem... öte yakaya geç... sana kılavuzluk edeyim!.. der. Şehzade: -Mümkün müdür ki düşman duymadan biz sizin hisarınıza girelim!.. Diye sorunca adam: -Ben sizi bir yerden iletirim ki kimse haberinizi almaz!.. der. Bunun üzerine derhal birkaç büyük sal yapılır. Herbirine kırk ünlü şehbaz dilâver yiğit koyarlar. Salın birine Süleyman Paşa, birine Yakup Ece ve Gazi Fâzıl ve öbürlerine de Gazi Evranos Bey ve Hacı İl Bey binerler... Bir karanlık gecede Allah' ın (c.c) inayetiyle Rumeli yakasına geçerler... “Akdeniz' i geçmişiz biz bir sal ile Himmeti merdan ile, gaybdan irsal ile Oldu bizim salımız tahtı Süleymanımız Gözlerimiz açmışız ahseni âmal ile... “ Karaya ayak bastıklarında kılavuz adam kendilerini... gecenin zifiri karanlığında Çemnik Kale' sinin önüne götürür. Kale bedeninin bir tarafına beden ile aynı yükseklikte moloz yığılmıştı... Harman zamanı, bağ ve bostan zamanı idi. Kalede fazla adam yoktu, herkes tarlasında, bağında kalıyordu... Gaziler adamın gösterdiği o moloz yığınlarından aşıp kaleye girdiler ve zaptettiler. Kalenin içinde buldukları düşmanı incitmediler... Bilâkis ihsanda bulundular. Deniz kenarında buldukları gemileri de zaptedip hemen karşıya Anadolu yakasına gönderdiler... O gece sabaha kadar bu gemilerle Rumeli' ne üçyüz Gazi geçti... Ece Bey sal ile geçirilen ve Çemnik' te bulunan atlara bindirdiği askerlerle Bolayır'ın alt tarafında bulunan ve Akliman denilen limanı bastı, burada da birkaç gemi zaptetti, gemicilerini incitmediler, üzerlerine gözcü koydular ve bu gemilerle de Anadolu' dan üç günde üç bin gazi geçti... Rumeli yakasını "Allah-ü Ekber!.." avazı ve "Gülbangi Muhammedi" ile güm güm gümlettiler. İlk Rumeli fütuhatı coşkun bir ruhun eseri olmuştu, bu coşkun ruhun timsâli de Süleyman Paşa idi. Kahraman Prensin ölümünden sonra hatırası kudsi bir ışık içinde kaldı. Süleyman Paşa bir gün yakınlarına: -Eğer ben beklemediğiniz bir anda ölürsem beni Bolayır'a gömün...Üzerinize düşman gelirse Allah' a (c.c) sığınıp benim kabrimi düşmana çiğnetmeyin... demişti. Ölümü gerçekten beklenmeyen bir zamanda oldu ve vasiyeti üzerine Bolayır' a gömüldü. Şehzadenin ölümü İstanbul (Bizans) İmparatoru' na Rumeli' nin geri alınması umudunu verdi. Altmış gemi ile asker gönderdi, gemilerin otuzu Bolayır sahiline, otuzu da Gelibolu' ya saldıracaktı. Gaziler de Bolayır' da Süleyman Paşa' nın kabri dolayında toplandılar. Bolayır sahiline çıkan Bizans' lılar dehşetli bir bozguna uğradı, başını kılıçtan kurtaran esir edilip zincire vuruldu, karaya çıkanlardan tek kişi kurtulamadı ancak gemiciler kurtulup kaçtılar. Esir olanlar: -Gökyüzünden üzerimize bozatlara binmiş cengâverler hücum etti... En önlerinde de bir heybetli nevcivan vardı, dehşet içinde kaldık... derlermiş. O nevcivan' ın şekli ve şemâili nasıldı? diye soranlara: -Kaşı şöyleydi... Gözü şöyleydi... Bizi tutup zincire vuran o idi... diye Şehzade Süleyman Paşa' yı tarif etmişler. Bolayır bozgunu üzerine Gelibolu' ya gelen diğer otuz gemi ters yüz edip gitmiştir. Türklerin Rumeli' nde ilk ayak bastıkları Çemnik Kalesi mühim bir köprü başı olmuştur. Bunu bütün Gelibolu yarımadasının ve Doğu Trakya' nın fethi takip etmiştir. Bizanslı Tekfurlar' ın Türkler' i denize dökmek, Anadolu' ya püskürtmek için giriştikleri bütün teşebbüsler her yerde yenilgileri ile sonuçlanmıştır. Rumeli halkı yüzyıllardan beri Tekfurların zalimce idaresi altında inlemekteydi. Köylüler Türk Akıncıları' nı her yerde sevgi ile karşılamıştır. Türk kılıcı Rumeli' ne adalet, düzen, güven getirmiştir. Hiçbir milletin tarihinde görülmemiş ve sahnedir ki, bu baş döndürücü Rumeli zaferlerinde ecdadımızın kılıcı mazlum ve mâsum başı uçurmamış, kendisine karşı çekilen kılıçları kırıp geçirmiştir. Binlerce, onbinlerce Türk Akıncısı arasından ırza, namusa tecavüz eden, köy, kasaba ve şehir yağma eden tek Türk Akıncısı çıkmamıştır. Gaziler arasında gaza malı olarak paylaşılan, Türk saldırılarına karşı koyan Tekfurların zalimce ve gaddarca bir tahakkümle yığdıkları, üzerlerinde binlerce mazlumun kanlı göz yaşı bulunan servetleri olmuştur. Rumeli ahalisi canı gönülden, kitleler halinde Müslüman oldu. Bir taraftan fetihler devam ederken, diğer taraftan memleketin bayındırlığı ile uğraşıldı. Kasabalar, köyler büyüdü. Anadolu' dan getirilen Türk aileleriyle yeni köy ve kasabalar kuruldu. Yerli ahali ile yeni gelenler kız alıp verdi... Rumeli kısa zamanda kökünden Türkleşti. Eski dininde kalanlara asla karışılmadı, bunlar hor ve hakir görülmedi. Müslüman Türkler' le eşit medeni haklara sahip oldular. Türk adaletinin kanadı altında refah ve saadet devrine ulaştılar. Bunun içindir ki Türkler' in Rumeli' ne geçişi sadece bir Türk Zaferi değildir, Doğu ve Orta Avrupa' da yeni bir medeniyet çağının şafağıdır.
 
   
değerli ziyaretçiler  
  Site henüz tamamlanmamıştır.Çalışmalar devam etmektedir.
Öneri ve eleştirilerinizi bekliyorum.Saygılarımla...
 
Bugün 34814 ziyaretçi (53838 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol