



Türkiye'nin sahip olduğu en büyük ada...
Gökçeada 289.5 km2 yüzölçümüne, 95
km kıyı şeridi uzunluğuna sahiptir.
Adanın doğu-batı uzunluğu 29.5 km,
kuzey-güney uzunluğu ise 13 km'dir.
Gökçeada (Kuzulimanı) , Çanakkale'den
izlenen rotaya göre 32 mil,Gelibolu yarımadasındaki Kabatepe limanına 14 mil, Bozcaada'ya 33 mil,Ege denizinde bulunan
Yunan adalarından Limni'ye 16 mil,Semadirek adasına 14 mil uzaklıktadır. Doğal Yapı
Gökçeada çok engebeli ,volkanik
kütlelerden oluşmuştur. Adanın % 77'si
dağlık,%12'si engebeli,% 11'i ise ovadır.
Adanın en yüksek noktası Doruk Tepe 673 metredir. İklim ve Bitki Örtüsü Gökçeada'da Akdeniz tipi iklim görülür.Hakim rüzgarlar
lodos ve poyraz'dır.Senenin büyük bölümünde rüzgarlar devamlılık sağlar. Bitki örtüsü olarak 6870 hektar orman,makilik alanlar ve
zeytinlik ler mevcuttur. İç Sular Gökçeada
tatlı su kaynakları bakımından zengin,
kendine yeterli potansiyele sahiptir.Şahinkaya,Dereköy,Aydıncık ve
Uğurlu gölet lerinden sulama amaçlı ;
Zeytinli Baraj Gölü'nden ise içme ve
kullanma suyu ile Çınarlı ovasında
tarımsal amaçlı sulama olarak
yararlanılmaktadır. Akarsu yoktur ve
dereler yazın kurumaktadır. Adanın doğu kesiminde denizden taşan sulardan
oluşmuş Tuz Gölü bulunmaktadır.Tuz
Gölü adanın %1'i kadardır. Gökçeada - imroz Ege;üçüncü jeolojik zamanın sonunda yerkabuğunun kırılıp çökmesiyle oluşmuş
bir denizdir.Bugün varolan adaların tümü o dönemdeki tektonik hareketlerin sonucunda oluşmuştur.Bugünkü Ege'yi oluşturan sular, Akdeniz 'le çok farklı bir yapısal özellik göstermez.Tuzluluk oranı çok küçük farklılıktadır.İklim kuzeye çıkıldıkça yaz
mevsiminin biraz daha kısa sürmesi dışında hemen hemen aynıdır. Gökçeada'da bulunan
balık fosilleri bugünkü Öğretmen Lisesi inşaatı sırasında yemekhane binasının temel
hafriyatında patlatılmış dinamit sonucu
ortalığa saçılan yüzlerce fosil plakalarından
elde edilmiştir. İnşaat denizden 30 m.
yukarıda ve 4.5 km. içeride yapılmıştır (1965).
Bir diğer fosil olan istiridye KESİKTAŞ
(ARAŞA)[429 m.] tepesinde , doruğa yakın
bir yerde oluşmuş bir dereciğin yatağında bulunmuştur (1966) Gökçeada jeolojik yönden Trakya'nın güney kıyılarının devamıdır ve O'nu Trakya'dan ayıran denizin dip uzantılarının volkanik bir yükseltisidir Genellikle Gelibolu Yarımadası ve Limni ile arasındaki deniz ,sığ olmakla birlikte ,Semendirek Adası ile
arasındaki bölüm oldukça derindir. Alman arkeolog A.Couzo "Trakya Denizi Adaları'na Yolculuk" (Hannover -1860) adlı incelemsinde Aydıncık(Kefaloz) ile bugün en doğuda
bulunan tepenin (eski kaynaklara göre
RU tepesi) çok önceden
olduğunu ve zamanla
biriken kumlarla adaya bitiştiğini ve bugünkü Tuzgölü'nün oluştuğunu ileri sürer. Gökçeada 285.5 km2 lik bir alan üzerinde oluşmuştur. Çevresi 46 deniz mili olup ,boy ve en olarak
16*5 deniz mili boyutlarındadır.Gelibolu Yarımadası'na 11,Limni'ye 10,Semendirek Adassı'na 12 mil uzaklıktadır. Coğrafi yappısı
çevre adalardan oldukça farklıdır.Tek bir dağdan oluşan Semendirek ile,tek bir ovadan oluşan Limni'ye karşın,tepelerin ve ovaların birbiri
ardınca sıralandığı ilginç bir yapısı vardır. Ünlü yazar HOMEROS Gökçeada'dan ,doğal
yapısındaki bu özellikten ötürü
PEPALOESSA (dalgalı) diye bahseder.
MİTOLOJİ'de İMROZ ve HELLENİSTİK
DÖNEM Gökçeada'nın jeolojik özelliği yunan Mitolojisi'nde özel öykülerle anlatılır Mitolojiye göre İMROZ (Gökçeada) ve SEMENDİREK arasında Akhileos'un annesi THETİS'in sarayı vardı.İMROZ'la TENADOS arasında ise deniz tanrısı POSEİDON'un kanatlı atlarının ahırları bulunuyordu. Homeros,İLİADA'da bu miti
şöyle anlatır; "Denizin diplerinde ,uçurumlarda, Tenedos'la kayalık İmroz arasında Bir mağara vardır;geniş,kocaman. Dinlendirirdi orada
atlarını POSEİDON;yeri sarsan." Gökçeada'nın tarihi arkaik dönemlere kadar iner.Bugünkü Yunanlılar kendilerince Yunanistan "HELLAS" diye adlandırılan ülkeye Orta Avrupa ' dan üç
ayrı dalga halinde indiler.Önce M.Ö.2000 dolaylarında İYONLAR ,M.Ö.1700'lü yıllarda AKALAR ve M.Ö.1100 yıllarında DORLAR.
Ancak bugünkü Yunanistan ve Ege Adaları ,
bu kavimler geldiklerinde ıssız değildiler. Tam tersine;bu istilacı kavimlerle ne dil, ne de ırk
olarak hiçbir yakınlıkları olmayan ve bu yörenin OTOKTAN halkı sanılan bir toplum;gerek Yunanistan'da ,gerekse adalarda yerleşikti.
Bugün çözülememiş olan dilleri,Hint-Avrupa
dilleri kökeninden gelmiyordu.Tarihteki Yunan uygarlığı kurulduğunda ,Yunanlılar yerleşik
halkın varlığını unutmadılar ve ilerleyen dönemlerde onları ;PELASGLAR,TİRSİNLER,
LELEGESLER gibi adlarla andılar.Onlara
topluca "Yunanlılar'dan öncekiler" anlamına
gelen PROHELENLER dendi. Prohelenler'in gelişmiş bir uygarlıkları vardı.Bu uygarlıkların
en belirgin örneği GİRİT Uygarlığı'dır. Yunan kavimlerinin yerleşmesinden sonra PROHELENLER istilacı yeni kavimlerle kaynaştılar ,uygarlıkları tarihteki Yunan Uygarlığı'na kaynak oldu."MİKEN" Uygarlığı
ve "HOMEROS" destanları bu kaynaşmanın ürünüdürler. Adalarda yaşayan PROHELENLER yerleşim yerlerini terketmediler .Ancak
yönetim ve koruyuculuk yönünden Atina'ya
bağlı kaldılar. HOMEROS'un destanlarına göre kuzeyden gelenlerin sarışın,mavi gözlü
olmalarına karşın,PROHELENLER bugünkü Akdeniz ulusları gibi esmerdiler.Yunanlılar ve PROHELENLER arasındaki kaynaşma sanıldığı gibi hızlı olmadı. Özellikle Atina'ya uzak adalarda ,Yunanlılar'ın gelişinden 1500 yıl
sonra bile ırk özelliğinin korunduğu
görülüyordu. Bu adaların içinde İMROZ ve
LİMNİ de vardır .İmroz halkı M.Ö.VI. yy.
sonlarına dek PROHELEN özelliğini korumuştur.Bunu belgeleyen en somut kanıt "İMROZ-İmbros" adının Yunanca olmayışıdır.Köken olarak "İMROZ" PROHELEN dilinden ,bir PROHELEN tanrısı olan ve "Çorak topraklarda bereket" tanrısı olarak adlandırılan İMBRASOS'tan gelmektedir.(Bugün de rahatça gözlenebileceği gibi Gökçeada'nın önemli bir bölümü çorak alanlarla kaplıdır.Bu nedenle bu çorak topraktan bereket sağlayacak bir tanrıya inanılması doğaldır.Nitekim aynı dönemde her
yanı verimli ovalarla dolu olan Limni'de bereket tanrıçası DEMETRA'ya tapınılıyordu.) İmrozlular PROHELEN özelliklerini Atinalılar'ın en güçlü dönemlerinde de devam ettirdiler.
HOMEROS'A göre TRUVA Savaşı sırasında Truvalılar safında yer aldılar.İLYADA'dan öğrendiğimize göre Truva Kralı PRİAMOS'un oğullarından LİKAON, AKHİLLEUS
tarafından esir edilip LİMNİ'de sayışa çıkarılınca ,dönemin İMROZ Kralı JETİON
,onu büyük bir bedelle satın almış ve gizlice TRUVA'ya geri göndermiştir.Bu davranış,Yunanlılar'a karşı olan sadık bir
TRUVA müttefikinin davranışıdır.TRUVA
Savaşları sonunda ATİNALILAR;varlığını
koruyan PROHELENLER'in rahatsız edici tavırlarından kurtulmak istediler ve ATİNA çevresinde yaşayan tüm PROHELENLER'İ
iMROZ ve LİMNİ'ye sürgün ettiler.Gerekçe
olarak da,Atinalı kızların ENNEAKRANİ
KRİNİ'den (Dokuz ağızlı çeşme)su almaya gittiklerinde PROHELEN gençler tarafından rahatsız edilmelerini gösterdiler. [galiba Gökçeada'nın "sürgün" yeri olması bu olayla başlar!] (Bugüne dek Gökçeada'da ciddi
arkeolojik araştırma yapılmamıştır.Ancak Limni'nin KAMİNİA köyünde kazılarda PROHELEN diliyle fakat Yunan alfabesiyle yazılmış;henüz anlamı çözülemeyen bir yazıt bulunmuştur.PROHELEN alfabesiyle yazılmış yazıtlarsa bir bilmece özelliğini
korumaktadırlar.) Anadolu PERSLER'in
istilasına uğrayınca Ege Adaları'nın tümü gibi İMROZ da işgal edildi.DARYÜS'ün generali OTANİS adayı işgal etti ve yağmaladı.Ancak İmroz'daki PERS hegemonyası fazla uzun sürmedi.PERS tehlikeinin önemini farkeden ATİNA Çanakkale Boğazı'nın karşısındaki
Ada'nın stratejik önemini de kavradı.
KİPSELOS'un oğlu I.MİLTİADES M.Ö.494
yılında İmroz'u geri aldı ve Atinalılar Ada'yı çoğunluğu asker olan Atina vatandaşlarıyla doldurdular.Böylece İmroz ilk kez bir
PROHELEN adası olmaktan çıktı ve Atina
kolonisi oldu. İmroz'a ilk gelen Atinalılar,
asker olmakla birlikte ,alt sınıftan ve çiftçi idiler.Bunlara "KLİRUHOS"(Parsel sahibi) adı verildi.Koloninin toprakları parsellenerek ,yeni gelenlere kura ile dağıtıldı.Ancak yeni yerleşen Atinalılar'ın İmroz'daki etkinlikleri sanıldığı kadar kolay ve çabuk olmadı PERS savaşlarının
devam etmesi ve PROHELENLER'in ATİNA'ya olan tepkileri nedeniyle İMROZ'un koloni haline gelişi; PERSLER'in yenilgile rinden sonra gerçekleşmiştir.Yunanlılar,Persler'i PLATEA
ve SALAMİS savaşlarında yendikten sonra,kolonileşmenin M.Ö.480 yıllarında
olduğu sanılmaktadır.M.Ö.480 yılı İmroz'un
Yunan karakteri almaya başladığı yıldır.Ancak;gerek İmroz, gerek Limni
PROHELEN özelliğini inatla sürdüren iki ada olarak ;ATİNA kanunlarına bağlı olmakla birlikte ,bir tür özerklikle yönetilmişlerdir.
İmroz ve Lİmni'li vatandaşlar,hem Atinalı ve
hem de İmrozlu ya da Lİmnili sayılıyorlardı.Bu özellik babadan oğula devrediyoru.İmroz'un Atina'dan gelen ve adayı koloni haline getiren
yeni sakinlerinin Atinalı olmak hakkını kaybetmemelerini sağlayan bu hak,gerek İmrozlular,gerekse Limnililer tarafından olabildiğince değerlendirildi.Örneğin
Atina'da suç işleyen bir İmrozlu ,hakkında
açılan mahkemeye gitmiyor ve yakalandığında "Ben o tarihte İmroz'daydım" demekle cezalandırılmaktan kurtuluyordu. Ada halkı
özerk bir koloni ile birlikte Atina vatandaşı olmak hakkını öylesine kullandı ki , Atina hukuk literatürüne "İmrozlu" sözcüğü ; "Davadan
kaçan - Uyanık" anlamında geçti.Bugün de
İmrozlu deyimi Yunanca'da "Davadan kaçan "anlamında kullanılmaktadır. "İmrozlu" deyimi ,Yunanlı yazarlara da kaynak olmuş ve o dönemde "İmbrii-İmrozlular" adında -bugün yokolmuş- bir komedi yazılmıştır. İmroz ve Limni'nin tarihi yazgıları ortaktır."PROHELEN" olma özelliğini birlikte korumuşlar,aynı tarihlerde koloni haline gelmişlerdir.Koloni olmakla birlikte sahip oldukları ayrıcalıklar; tarihçi THUKİDİES'in Atina'dan söz ederken "Atinalılar ve onlar gibi düşünen Limnili ve İmrozlular" demesine neden olmuştur. Yunan mitolojisind eORPHEUS'un Atinalı kadınlar tarafından parçalanıp EGE'ye
atılan bedeninin bazı bölümlerinin İmroz ve
Limni kıyılarına vurduğu söylenir. Antik
GÖKÇEADA (İMROZ) Antik dönemlerdeki İmroz'un en önemli yerleşim yeri bugünkü KALEKÖY (KASTRO) dur.Kastro adı İtalyanca CASTELLO=KALE den gelmektedir. Bugün Kaleköy'de Bizans'tan kalma surların bulunduğu tepede bir yanı sarp uçurumlarla ,diğer yanı yüksek surlarla korunan büyük bir AKROPOL vardı. Bugünkü kalenin ayakta kalan surlarında
ve Kaleköy'de ayakta kalabilmiş evlerin duvarlarında ,PROHELENLER'in yonttuğu
taşların kullanıldığını görebiliriz. Özellikle kalenin ayakta kalan duvarlarının Yıldızkoyu'na (KARDAMOS) bakan bölümleri PROHELENLER'den kalmadır.[Bu yörede hiçbir arkeolojik araştırma yapılmamış olmakla birlikte ,toprağın iki metre altına inildiğinde ;
çanak-çömlekten tuğlaya,sütun başlarından
antik paralara kadar değerli bir tarihi mirasın gömülü olduğu ve zaman zaman "İmrozlular = uyanık lar"ın buralardan kazanç sağlamay çalıştıkları gözlenmiştir.] Kastro'nun (Kaleköy) çevresinde yeterince su bulunmuyordu.Tarla
ve bahçelerin sulanması da önemli sorundu.Kastrolular şehrin su gereksinimini sağlamak amacıyla ROKSADOS denilen tepede (Bugünkü Devlet Üretme Çiftliği'nin Zeytinliköy'den Kaleköy'e uzanan yönündeki tepede) bir İDRAGOGİON (su sarnıcı) yaptılar.
Su o denli fazlaydı ki Adalılar aynı suyla ROKSADOS vadisini sulamak için bir baraj yaptılar. Alman Arkeolog C.FREDERİCH'e
göre baraj M.Ö.IV.yy. da yappılmış ve eserinde barajın ayakta kalan bölümlerinin fotoğraflarını
da kitabına eklemiştir.Bugün Adalılar'ın da bilmediği ve C.FREDERİCH tarafından "Ein Kleines Paradies-küçük bir cennet" diye nitelendirilen ROKSADOS vadisinin sulanması
da böylelikle sağlandı. Bugün PINARBAŞI'nda (İspilya) yüzünüz,denize dönükken sağ elinizin yönünde tepelerin arasından Kaleköy Ovası'na ulaşmayı başarabilirseniz ,ROKSADOS
Vadisi'ne ulaşabilirsiniz.Bu vadi tam
Semendirek Adası'nın karşısına düşer.İmrozlular'ın Kastro Ovası yerine
küçücük ROKSADOS Vadisi'ni sulamak
istemeleri dinsel nedenlere dayanmaktadır.ROKSADOS Vadisi bağları,bahçeleri,her yönden fışkıran suları
kadar PROHELENLER'in tanrısı İMBRAMOS'un tapınağının varlığı ile de dinsel törenlerin merkeziydi.Ada koloni haline gelince
Yunanlılar bu tapınağı "HERMES" tapınağına çevirdiler.Bugün tapınağın kalıntıları ayaktadır.Boyutlarına bakılacak olurs apek görkemli bir tapınak olması gerekir.Orada bulunmuş olan Yunanlılar'ın bağbozumu
ve şarap tanrısı olan DİONİSOS'un mermer tahtının ,Aya Konstantin manastırına taşındığı bilinmekte ;ancak bugünkü akibeti bilinmemektedir. Hellenistik dönem
aydınlarından STEFANOS O VİZANTİOS
(Bizanslı Stefanos) "LEXİKON"(SÖZLÜK) adlı eserinde "İmroz bir TRAKYA adasıdır.Hermes'in tapınakları bulunur orada." der. Kaleköy(KASTRO) Limanı eskiden de bugünkü görünümündeydi.Kaleköy'de bugün bulunan dalgakıran ,eski kalıntıların üzerine inşa
edilmiştir. Roma dönemi: ROMA İmparatorluğu döneminde Ada'nın önemini koruduğu ancak HELLENİSTİK dönemin aksine yapıların AYDINCIK(KEFALOZ) yöresine kaydırıldığı anlaşılmaktadır.ROMA devrinin bir özelliği de Romalılar'ın egemenlik kurdukları geniş alanların halklarına kendi kültürlerini aşılamak isterken ,istila ettikleri Yunan topraklarında
Yunan kültürünün etkisinde kalıp Yunanlılaştıklarıdır. İmroz'un romalı yöneticilerinden TİTUS AMRİUS PRİMUS; ROKSADOS'daki HERMES tapınağına yazdırdığı bir yazıtta adını Yunanca yazdırmıştır. Yine bu dönemin ilginç bir yazıtı da GLİKİ(BADEMLİ) köyünün Ayios Andreas manastırında bulunmuştur.M.Ö.2.yy.a ait bu yazıtta adlarının kutsanmasını isteyen ve bunun için her biri 10 drahmi ödeyen İmrozlu kadınların adları yazılıdır. romalılar'ın Yunan kültürüne olan bu hayranlıklarının daha sonradan RÖNESANS anlayışına kaynak teşkil ettiği ve bütün
Avrupa'ya yayıldığı bilinmektedir. Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesinden
sonra İmroz Bizans İmparatorluğu'nun bir
eyaleti oldu.Uzun yıllar Adalılar güvence içinde yaşadılar.Ancak çöküş dönemi bu güvenceyi
yok etti.İstanbul patriği NİKİFOROS 776 yılında İmroz ve Semendirek adalarının BULGAR baskınına uğradığını ve bu iki adadan 2500
esirin Bulgaristan'a götürüldüğünü yazar.
Ancak esirlerin geri alınması uzun sürmedi.
Bizans İmparatoru V.KONSTANTİN 779 yılında istenilen fidyeyi ödeyip esirleri geri aldı.İmparatorun esirleri hizmetine mi aldığı
yoksa İmroz ve Semendirek'e dönmelerine
mi izin verdiği bilinmemektedir. HAÇLILAR
1204 'te İstanbul'u ele geçirince İmroz,
GELİBOLU dükalığına bağlandı.Latinlerin
yönetimi 58 yıl sürdü.İZNİK İmparatoru PALAİLOGOS 1261'de İstanbul'u geri aldı.
Bir yıl sonra 1262'de İmroz da yeniden Bizanslılar'ın yönetimine geçti. Bu dönemlere
ait kalıntılar dikkatli bir gözlemle AYDINCIK-YUVALI (KEFALOZ-PİRGOS) arasında
rahatlıkla görülebilir.Aydıncık-Yuvalı
arasındaki KOKİNA mevkinde bulunan
kayamezar buna bir örnektir.Kayamezarın böylesine ortada oluşu ilginçtir.Çorak bir alan üzerinde oluşmuş tonlarca ağırlıktaki bir kaya
ve arkasına gizlenmiş,şaheser bir oymacılıkla yapılmış yanyana iki mezar.Oyuluş biçiminden kapaklrının da olduğu anlaşılmaktadır.Yerli
halkın "SANDUKA" adını verdiği bu
mezarlardan Ada'nın diğer yörelerinde de bulunduğu bilinmektedir.Ancak bunlar, yamaçların ,vadilerin arasında gizlenmiştir.
Osmanlı Dönemi: 1453'te İSTANBUL'un düştüğü ,imparatorun öldüğü haberi gelir
gelmez , İmroz'da büyük bir panik yaşanmaya başladı.Ada halkı Gelibolu'daki Osmanlı donanmasının öncelikle İmroz'a çıkacağını düşünüyorlardı.halkın varlıklı olanları Kefaloz'dan /Aydıncık) gemilere binip kaçtılar.Geride kalanlar yoksullar ve geçimini hayvancılık ve toprağa bağlamış köylülerdi.
Bunlar yeni yöneticilere,yani Osmanlılar'a yönetimi en iyi biçimde ve en az zararla nasıl devredeceklerini düşünmek zorundaydılar.
Ada'da kalan bir iki soyludan biri olan KRİTOVULOS( Fatih'in yanında vakanuvislik yapmışve İstanbul'un Fethi'ni de yazmıştır.)
ada halıkyla anlaştıktan sonra ,Gelibolu'daki Osmanlı komutanı Hamza Bey'e pekço heiye
ile birlikte temsilciler yolladı.Amacı İmroz'un işgalinde acele edilmemesi ve halkın işgalden zarar görmemelerini sağlamaktı. Arkasından TAŞOZ,LİMNİ,SEMENDİREK ve İMROZ'dan seçtiği temsilciler heyetiyle ADRİANUPOLİS'te(EDİRNE) bulunan padişaha ulaştı.Bu adaları sosyal sistemlerine dokunulmaması ricası ile Fatih'e sundu.Bir süre İMROZ ve çevre adalarda yönetici durumunda olan KRİTOVULOS gözden düşünce Ada'nın yönetimi ENEZ(ENNAİ) valisi olan PALAMİDİS'e devredildi. Palamidis her yıl 1200 altın vergi ödeyecekti 1456'da Palamidis ölünce FATİH SULTAN MEHMET yönetimi yeniden KRİTOVULOS'a devretti. 1457'de
PAPA KALİSİOS Ege adalarında Osmanlılar'a karşı bir isyan başlatmak amacıyla kardeşi LODOVİC'i büyük bir donanmayla gönderdi.
Bir kısım adalarla birlikte Limni ve Semendirek adaları da İtalyanlar'ın hakimiyetine geçti.
Ancak aynı zamanda bir siyasetçi olan KRİTOVULOS'un izlediği ustaca siyasetle
İMROZ bu maceranın dışında kaldı.Zira
Kritovulos Papa'nın girişiminin geçici başarılardan ibaret kalacağını biliyordu.
Nitekim kendi çabalarıyla Limni'yi de
1458'de yeniden Osmanlı egemenliğine
geçirtti.diğer ada halklarının yeniden
Osmanlılar'a bağlanırken çektikleri sıkıntıları
İmroz ve Lİmnililer yaşamadılar;bu iki ada PELEPONNES despotu DİMİTRİUS PALEOLOGOS'a yıllık 3000 altın vergi ödemek koşuluyla bağlandı. 1463'te Osmanlı-Venedik savaşı sırasında Ada;Venedik Amirali VİCTOR CAPELLO tarafından işgal edildi ama aynı yıl
geri alındı.1467'de yine Venedikli AmiralNİKOLO CANALE tarafından kısa bir dönem işgal edildi. 1717'deki Osmanlı-Venedik savaşı Ada'nın çok yakınında geçti. Osmanlılar 12 Haziran'daki bu savaşta Venediklilerin 36 parçalık donanmasını yok ettiler. BALKAN SAVAŞI sırasında
İMROZ 18 Ekim 1912 'de Yunanlılar tarafından işgal edildi.17-30 Mayıs 1913 Londra antlaşmasıyla Osmanlılar ve Yunanlılar GİRİT dışındaki adaların kaderini büyük devletlere bıraktılar.1-14 Kasım 1913'te Atina
antlaşmasıyla İMROZ, BOZCAADA ve MEİS adalarının Osmanlılar'a geri kalan Ege adalarının Yunanlılar'a verilmesi kararlaştırıldı.Ancak bu antlaşma uygulanamadı. Zira patlayan I.Dünya Savaşı nedeniyle İmroz'daki Yunan yönetimi devam etti. ÇANAKKALE SAVAŞLARI sırasında Ada müttefik devletlerin karargahı oldu. GOBEN (YAVUZ) zırhlısı bugünkü KUZULİMANI koyuna kadar sokularak RAGLAN ve U 28 adlı iki
İngiliz gemisini limanın içinde batırdı.
[Bu gemilerin 1950'li yıllarda batıkçılar
tarafından söküldüğü ve iç bölmelerinden
çıkarılan değerli kerestenin Ada'nın ileri gelenlerince satın alınarak mobilya
yapımında kullanıldığı bilinmektedir.]
SEVR Antlaşmasıyla(10 Ağustos 1920) Türkiye İmroz ve Bozcaada üzerindeki haklarından vazgeçirildi.Ancak Kurtuluş Savaşısonrası (24 Temmuz 1923) imzalanan LOZAN
Antlaşmasıyla yenibaşten ,ancak değişik
bir statüyle Türk hakimiyetine geçti.
1.Dünya Savaşında ada : 19 Ocak 1918 günü Yavuz ve Midilli zırhlıları İstanbul'dan erken saatlerde ayrıldılar. Müttefik kuvvetlerinin Çanakkale bölgesindeki üslerine saldırma
emri almışlardı.Çanakkale boğazından Ege denizine çıkar çıkmaz Yavuz bir mayın yarası aldı.20 Ocak 1918 sabah erken saatlerde olan
bu olay hareketine engel değildi ve görevine devam etti. Saat 07.40 ta Gökçeada Kuzu
koyunda bulunan İngiliz savaş gemileri Lord Raglan ve M 28 top ateşi ile batırıldı.Yavuz ve Midilli saat 08.30 da Kefalos kıyılarından Limni adasının Mondros limanına doğru seyire başladıkları anda Midilli mayına çarptı ve
yara aldı.Yavuz, yaralı Midilli'yi yedeğine alıp çekerken bir mayına daha çarptı.Bu sırada
Midilli 4 mayına daha çarptı ve büyük bir
patlama oldu.Bu yaralardan sonra Midilli
hızlı bir şekilde batmaya başladiginda saat
09.00 du ve personelinin çoğu da sulara gömülmüştü.(316 Alman ve 32 Türk personel şehit oldu)Yavuz hizli bir şekilde Çanakkale'ye doğru yoluna devam ettiğinde üçüncü
mayına da çarptı.Yavuz Nara burnu
önlerinde yarı kısmını karaya oturttuğunda
öğle olmak üzereydi.Yavuz zırhlısı İngiliz
uçakları tarafından saldırıya uğradı.'
Sopwith Baby' tipindeki deniz uçaklarının gerçekleştirdiği bu saldırılar Ark Royal uçak gemisinden geliyordu ve 270 sorti olarak rapor edilen saldırıda attıkları bombalar büyük zarar vermiyordu.Bölgeye en yakın İngiliz denizaltı gemisi E-2,Malta adasında bakımdaydı ve
E-14 denizaltı gemisi Korfu adasından yola çıkarak bölgeye geldiğinde tarih 27 Ocak
1918 di ve Yavuz bir gün önce Turgut Reis
zırhlısı tarafından yedeklenerek İstanbul'a çekilmişti.28 Ocak 1918 de İngiliz E-14
denizaltı gemisi Çanakkale boğazı Kumkale önlerinde fark edildi ve Türk topçularının ateşi sonucu battı.Yavuz için savaş bitmiş
6 Ekim 1922 de Türk orduları İstanbul'a
girdiğinde Yavuz Tuzla sahillerinde karaya oturmuş durumdaydı.Atatürk'ün emriyle
Yavuz'u onarmak için İtalya'dan 4 adet yüzer havuz satın alındı ve Yavuz onarılarak 1970 de sökülene kadar hizmet verdiğinde 'dünyanın en uzun ömürlü savaş gemisi olma sifatına ermişti. Bugün de öyledir. Kaynaklar: THE OTTOMAN STEAM NAVY 1828-1923(Türkçe baskısı da var) JANE'S FIGHTING SHIPS OF WORLD WAR I (İngilterede bir enstitünün yayını) internette: http://www.naval-history.net/WW!NavyTukish.htm (bu site yukarıdaki bilgilerin bir kısmını içeriyor ve İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığına,Teğmen Ersan Baş'a teşekkür ediyor) http://www.naval-history.net/WW1AreaMed1915.htm http://www.ukans.edu/~kansite/ww_one/naval/lossa16.htm (kansas üniversitesi web sayfalarıdır) http://www.geocities.com/Pentagon/Barracks/7817/turkishyavuz.htm
2 Haziran 1915 ......artan denizaltı gemisi saldırıları karşısında Amiral de Robeck (müttefik Ege deniz filosu komutanı), Gelibolu yarımadasında gelişen savaşa da önem vererek gemilerini mümkün olduğu kadar az sayıda seyirle görevlendirdi.Güçlü denizaltı ağları ile Mondros limanını iki gemi ve Kefalo'yu bir gemi korumaya aldı.(Exmouth adlı savaş gemisi) Savaşın ilerleyen günlerinde daha fazla ağ geldi ve göreve çıkan gemi sayıları arttırıldı.Monitor tipi gemilerin de gelmesiyle rahatladı. Kaynak:Sir J.S.Corbett: Naval Operations Vol III.History of The Great War Based on Official Documents.Published: Imperial War Museum/Battery Press 1995 Lord Raglan 1915 yapımı,6150 ton.2 adet 14 inç toplarla donatılı ve Kuzu limanında battığında 170 personelini de kaybetti.Gelibolu savaşları sırasında Kape Kefalos olarak adlandırılan askeri kamp savaş süresince üs olarak kullanılmış.Yavuz ve Midilli'nin adaya geliş nedeni de budur
Kaynak:Jane's Fighting Ships of the World War 1 ve http://naval-history.net/WW1campaingsDardanelles.htm İbrahim ARKULA (bodrumdenizder@hotmail.com)'nın katkılarıyla birbirinden ayrı